4 Ağustos 2014 Pazartesi

İlk uzun kamp maceramızın ardından - Datça Aktur

Bayram tatili anne ve babamın yeni iş değişikliğinden dolayı bize ilaç gibi geldi. Bu sayede hemen tatil planları yapıldı ve benim artık kamp için hazır olduğuma karar verildi.

Annem hep çocukluğunun geçtiği kamp yerlerinin bulunduğu Antalya taraflarına gitmeyi planlamak istedi ancak mevsimden dolayı çok sıcak olacağından Datça'ya karar verildi. Datça Antalya'ya göre biraz daha esintisi olan ver serin bir yer ve denizi Antalya'ya göre biraz daha az tuzlu.

Günler öncesinden aile tipi bir büyük çadır almak üzere Decathlon'a gidildi ancak sanırım bu sene herkesin kamp yapası geldiğinden istediğimiz gibi bir çadır bulamadık. Çadır alamadık ama eksik olan bir kaç kamp malzememizi toparlayarak Decathlon maceramızı hızlıca tamamladık.

Sonraki günler gidilecek yer ile ilgili araştırmalar, gidecekler ile ilgili listelerin hazırlanması şeklinde geçti bitti.

Yola çıkış olarak tatilin başlayacağı günden 1 gün önceki perşembe akşamına karar verildi ve 20:15 Pendik - Yalova feribot biletleri alındı.



Perşembe akşamı olduğunda zaten yerleşmiş olan arabamıza son eşyalarımız indirildi ve yola çıkıldı.


Şansımıza yollar bomboş, annem ve babam arabayı dinlenerek dönüşümlü olarak kullanıyorlar.

Saat 04:50 ve biz Datça Aktur'daki kamp yerimize vardık bile. Babam resepsiyondan görevli ile beraber çadır kurabileceğimiz yeri seçmeye gidiyor ve sonrasında hava aydınlanana ve insanlar biraz uyanana kadar ses çıkarmadan sessizce eşyalarımızı boşaltıyoruz. Bende o arada tabiki uyandığımdan dolayı arabada ipad ile veya annemleri seyrederek vakit geçiriyorum.

Saat 08:30'da bütün işlerimiz bitmiş çadırımız kurulmuş, yataklar yapılmış ve eşyalar yerleştirilmiş olarak sahile kendimizi atıyoruz.

İlk günümüz benim uykumu alamamam ve yer değişikliğinden dolayı biraz huysuz olmamdan dolayı annemler için biraz zor geçiyor. Babam bir ara böyle giderse biz yarın dönelim cümleleri bile kuruyor. Sanırım huysuzluğun dozunu biraz fazla abartmışım.

Genellikle tatil boyunca Aktur Leo Beach'de takıldık. Her ne kadar bu kısım öğleden sonra dalgalı olsada diğer küçük koy tarafına göre rüzgar aldığından sıcak bunaltmıyordu. Sabahları buradaki trambolinde biraz zıplıyor, yüzen iskele üzerinde koşturuyor ve öğlen uykumuzu yine sahilde uyuyorduk.




Pazar günü süpriz yaparak Anneannem ve dedem tekneleri ile kaldığımız yere geldi. Onlarla beraber bayramın 1. günü Yunanistan'ın Simi adasına gitmeye karar  veriyor ve bayramı orada kutluyoruz.

    
Teknede bulunduğumuz sürece can yeleğimiz hep üzerimizde tabiki.
               
Birazda ben annemleri gezdireyim diyorum ve zodiac bot ile koyun içerisinde geziyoruz.   

Simi adasının Pedi koyuna tekne ile gidip gündüz orada denize girip vakit geçirdikten sonra akşam üzeri Simi merkezine yemek yemeye ve dolaşmaya gidiyoruz. Yolda giderken ben o kadar yogunluktan dolayı annemin kucağında otobüste uyuyakalıyorum. Bu onlara benim bir jestim oluyor ve akşam üzere rahat rahat etrafı gezebiliyorlar.

                



Yemekte ise gelen geçen insanları, faytonları ve leziz yemekleri ile ben bile kendimden geçiyorum.

                           


Ertesi gün tekrardan Aktur'a kampımıza geri dönüyor ve dedemleri yolcu ediyoruz.

Kampta günlerimiz gayet düzenli, sakin ve keyifli geçiyor. Arada civardaki yerleri gezmeye gidiyoruz. Palamutbükü'ne balık yemeye veya Datça'ya gezip dolaşmaya gidiyoruz.




Gittiğimiz restoranlarda benim uykum geldiğinde pusetime geçip ipad'im ve emziğim ile keyif yapıyorum.

Kampta olduğumuz akşamlar ise çocuk parklarını, futbol sahalarını dolaşıyoruz. Sonrasında o yorgunluk ile nasıl kendimden geçiyorum uyurken anlatamam.



                

Tatilimiz sırasında bir de kampımızın yakınlarında çıkan bir yangın heyecanı yaşıyoruz. Çıkan yangının sıcağı ve külleri çadırımıza kadar geliyor. Ama 2 helikopter ve 3 yangın söndürme uçağı ile yangın 1-2 saat içerisinde kontrol altına alınarak söndürülüyor.


Böyle böyle günler hızlıca geçiyor ve dönüş vakti malesef geliyor. Cuma günü sabahtan itibaren yavaş yavaş toparlanarak akşamüzeri İstanbul için dönüşe geçiyoruz.

Arabada neredeyse bana bile oturacak yer kalmayacaktı.

Yine kalabalığa yakalanmadan ve sakince cuma gecesi saat 03:00 gibi evimize varıyoruz. Önümüzde dinlenmek ve eşyalarımızı yerleştirmek için koskoca 2 günümüz var.

Bende bu arada yeniden odama ve oyuncaklarıma kavuştuğum için çok mutluyum. Oradan oraya koşturup duruyorum. Boyum bu tatilde biraz daha uzadığından herkes zayıflamış Borga diyor ama önemli değil nasıl olsa şimdi ablam beni bol bol yedirir ve bende hemen kilo alırım.

Anne notu: Borga için kampın ilk günü olan huysuzlukları hariş son derece uyumlu olduğunu söyleyebiliriz. Yeterki onun ihtiyaçları ve düzenine uygun olarak hareket edilsin. Ayrıca tatil boyunca ipad'e kaydettiğimiz çizgi filmlerin çok faydası oldu dışarıda olduğumuz akşamlar yemekte bu sayede herkes çok mutlu oluyordu. ipad vermenin kötü birşey olduğunu düşünmüyorum yeterki bütün gün elinde olmasın, nitekim tatilden geldiğimizden beri eline 1 kere daha almadı bile.

0 yorum:

Yorum Gönder