kamp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kamp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Eylül 2016 Cuma

Datça'da 3. yıl... Tatil başka olur kamplarda




Annemin çocukluğu da yazlıklar yerine her yaz 3 ay kamplarda geçtiğinden midir? Yoksa babamın dağcılık ve çadır aşkından mıdır bilinmez ama bende tam bir kamp tutkunuyum.



Sabahları erkenden kalkmak keyifle doğada dolaşmak, denizde ve kumlarda kendini kaybetmek...





Atlayıp bisiklete sahilde dolaşmak...




Arkadaşlarımla denizin tadını çıkarmak... Laliko, Deniz, Ege ve Melek Yuvasından sınıf arkadaşım Melis

Uçsuz bucaksız kumsal....


Dev pamuk şeker...



Pazara gitmek herşeyin en doğalını yemek...

Daha ne isterim ki. İyi ki varsın Datça Aktur...







Ve tabiki bu kadar koşturmaya, doğaya, oksijene ve güneşe maruz kaldıktan sonra akşamları bayılıp uyumak....



4 Ağustos 2014 Pazartesi

İlk uzun kamp maceramızın ardından - Datça Aktur

Bayram tatili anne ve babamın yeni iş değişikliğinden dolayı bize ilaç gibi geldi. Bu sayede hemen tatil planları yapıldı ve benim artık kamp için hazır olduğuma karar verildi.

Annem hep çocukluğunun geçtiği kamp yerlerinin bulunduğu Antalya taraflarına gitmeyi planlamak istedi ancak mevsimden dolayı çok sıcak olacağından Datça'ya karar verildi. Datça Antalya'ya göre biraz daha esintisi olan ver serin bir yer ve denizi Antalya'ya göre biraz daha az tuzlu.

Günler öncesinden aile tipi bir büyük çadır almak üzere Decathlon'a gidildi ancak sanırım bu sene herkesin kamp yapası geldiğinden istediğimiz gibi bir çadır bulamadık. Çadır alamadık ama eksik olan bir kaç kamp malzememizi toparlayarak Decathlon maceramızı hızlıca tamamladık.

Sonraki günler gidilecek yer ile ilgili araştırmalar, gidecekler ile ilgili listelerin hazırlanması şeklinde geçti bitti.

Yola çıkış olarak tatilin başlayacağı günden 1 gün önceki perşembe akşamına karar verildi ve 20:15 Pendik - Yalova feribot biletleri alındı.



Perşembe akşamı olduğunda zaten yerleşmiş olan arabamıza son eşyalarımız indirildi ve yola çıkıldı.


Şansımıza yollar bomboş, annem ve babam arabayı dinlenerek dönüşümlü olarak kullanıyorlar.

Saat 04:50 ve biz Datça Aktur'daki kamp yerimize vardık bile. Babam resepsiyondan görevli ile beraber çadır kurabileceğimiz yeri seçmeye gidiyor ve sonrasında hava aydınlanana ve insanlar biraz uyanana kadar ses çıkarmadan sessizce eşyalarımızı boşaltıyoruz. Bende o arada tabiki uyandığımdan dolayı arabada ipad ile veya annemleri seyrederek vakit geçiriyorum.

Saat 08:30'da bütün işlerimiz bitmiş çadırımız kurulmuş, yataklar yapılmış ve eşyalar yerleştirilmiş olarak sahile kendimizi atıyoruz.

İlk günümüz benim uykumu alamamam ve yer değişikliğinden dolayı biraz huysuz olmamdan dolayı annemler için biraz zor geçiyor. Babam bir ara böyle giderse biz yarın dönelim cümleleri bile kuruyor. Sanırım huysuzluğun dozunu biraz fazla abartmışım.

Genellikle tatil boyunca Aktur Leo Beach'de takıldık. Her ne kadar bu kısım öğleden sonra dalgalı olsada diğer küçük koy tarafına göre rüzgar aldığından sıcak bunaltmıyordu. Sabahları buradaki trambolinde biraz zıplıyor, yüzen iskele üzerinde koşturuyor ve öğlen uykumuzu yine sahilde uyuyorduk.




Pazar günü süpriz yaparak Anneannem ve dedem tekneleri ile kaldığımız yere geldi. Onlarla beraber bayramın 1. günü Yunanistan'ın Simi adasına gitmeye karar  veriyor ve bayramı orada kutluyoruz.

    
Teknede bulunduğumuz sürece can yeleğimiz hep üzerimizde tabiki.
               
Birazda ben annemleri gezdireyim diyorum ve zodiac bot ile koyun içerisinde geziyoruz.   

Simi adasının Pedi koyuna tekne ile gidip gündüz orada denize girip vakit geçirdikten sonra akşam üzeri Simi merkezine yemek yemeye ve dolaşmaya gidiyoruz. Yolda giderken ben o kadar yogunluktan dolayı annemin kucağında otobüste uyuyakalıyorum. Bu onlara benim bir jestim oluyor ve akşam üzere rahat rahat etrafı gezebiliyorlar.

                



Yemekte ise gelen geçen insanları, faytonları ve leziz yemekleri ile ben bile kendimden geçiyorum.

                           


Ertesi gün tekrardan Aktur'a kampımıza geri dönüyor ve dedemleri yolcu ediyoruz.

Kampta günlerimiz gayet düzenli, sakin ve keyifli geçiyor. Arada civardaki yerleri gezmeye gidiyoruz. Palamutbükü'ne balık yemeye veya Datça'ya gezip dolaşmaya gidiyoruz.




Gittiğimiz restoranlarda benim uykum geldiğinde pusetime geçip ipad'im ve emziğim ile keyif yapıyorum.

Kampta olduğumuz akşamlar ise çocuk parklarını, futbol sahalarını dolaşıyoruz. Sonrasında o yorgunluk ile nasıl kendimden geçiyorum uyurken anlatamam.



                

Tatilimiz sırasında bir de kampımızın yakınlarında çıkan bir yangın heyecanı yaşıyoruz. Çıkan yangının sıcağı ve külleri çadırımıza kadar geliyor. Ama 2 helikopter ve 3 yangın söndürme uçağı ile yangın 1-2 saat içerisinde kontrol altına alınarak söndürülüyor.


Böyle böyle günler hızlıca geçiyor ve dönüş vakti malesef geliyor. Cuma günü sabahtan itibaren yavaş yavaş toparlanarak akşamüzeri İstanbul için dönüşe geçiyoruz.

Arabada neredeyse bana bile oturacak yer kalmayacaktı.

Yine kalabalığa yakalanmadan ve sakince cuma gecesi saat 03:00 gibi evimize varıyoruz. Önümüzde dinlenmek ve eşyalarımızı yerleştirmek için koskoca 2 günümüz var.

Bende bu arada yeniden odama ve oyuncaklarıma kavuştuğum için çok mutluyum. Oradan oraya koşturup duruyorum. Boyum bu tatilde biraz daha uzadığından herkes zayıflamış Borga diyor ama önemli değil nasıl olsa şimdi ablam beni bol bol yedirir ve bende hemen kilo alırım.

Anne notu: Borga için kampın ilk günü olan huysuzlukları hariş son derece uyumlu olduğunu söyleyebiliriz. Yeterki onun ihtiyaçları ve düzenine uygun olarak hareket edilsin. Ayrıca tatil boyunca ipad'e kaydettiğimiz çizgi filmlerin çok faydası oldu dışarıda olduğumuz akşamlar yemekte bu sayede herkes çok mutlu oluyordu. ipad vermenin kötü birşey olduğunu düşünmüyorum yeterki bütün gün elinde olmasın, nitekim tatilden geldiğimizden beri eline 1 kere daha almadı bile.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Borga'nın ilk kampı

Arkadaşım herkesin annesi babası normal olur benimkiler şansıma gezenti çıktı.

Bir haftasonu oturalım, dinlenelim, Cadde'ye sahile inelim yeter... yok yetmezzzz....

Baba kişisi Cumartesi öğleden sonra acaba oğlanı da alıp Saros'a mı gitsek diye bir fikir attı ortaya... Kendi aralarında gider miyiz, nasıl olur, olur gidilir dediler. (Bu arada bana soran yok!)

Bu konuşmadan sonra bagaj çadırlar ve uyku tulumları ile dolu olarak 24. dakikada kendimi araba koltuğunda buldum. Hangi ara karar verdiler, hangi ara planladılar ve toplandılar anlamadım.

Neyse düştük yollara. Bu sefer yolumuz Bodrum kadar uzun değil dediler inandık.


Önce otelde mi kalsak dedik, sonra yok beni test edeceklermiş akılları sıra çadırda kalalım kamp yapalım dediler.

Danişment Orman Kampında karar verildi. Arandı. Bulundu...

Annem halinden çok memnun bütün çocukluğu kamplarda geçtiğinden onun için burası cennet. Bıraksan 1 ay kalır durumlarında.

Çadırımızı kurduk, bende hemen test etti nasıl rahat mı diye.

 
Güneşi kaçırmadan kendimizi denize attık. Annem ve ben sahilde kumlarla oynadık babam biraz yüzdü geldi.

Duşumuzu aldıktan sonra ben biraz kestirip akşam için enerji topladım. 21:00'de Güney abimlerle beraber yemeğe gittik. Saat 01:00 olmuştu ben hariç bütün çocuklar uyumuştu. Annem ve babamın gözlerinde bu gece bize uyku yok korkusunu gördüm. Ama merak etmeyin hiç bekledikleri gibi olmadı. Çadırda yayıla yayıla uyudum. Babamda rahat uyumuş ama annem beni toparlamaktan, üstümü örtmekten düzgün uyuyamamış.

Sabah 8'de uyanıp hemen kendimizi yine denize attık. Bu sefer uzun uzun yüzdük, hopladık, zıpladık bende çok güzel alıştım zaten suya.

 
Çok kalabalığa kalmadan da İstanbul'a evimize geri döndük.

Babam karar verdi bir tane aile çadırı alacakmış bundan sonra beraber gidecekmişiz kamplara.